Ey Tatlı Patates, 7000 Yıllık Yolculuğunda Boyundan Büyük Ne İşler Başarmışsın!
Bu, milattan önce 5000 yıllarında And Dağları’nda başlayıp 15. yüzyıldan itibaren tüm dünyaya yayılan mütevazı bir toprak altı kökünün hikayesi… Nazca’lardan İnka’lara, oradan da Maya’lara kadar uzanan uygarlıkların ortak noktalarından biri de tatlı patates! Ancak en çok ilgimizi çeken, bu uygarlıkların nasıl olup da aynı dönemdeki diğer topluluklara kıyasla daha yüksek nüfusa sahip, daha müreffeh ve kültürel açıdan daha gelişmiş hale geldikleri. Bunun tatlı patatesle ne ilgisi var diyebilirsiniz… Hadi, tatlı tatlı anlatalım.
Bir uygarlığın kalıcı kültürel eserler bırakabilmesi, o toplumun bireylerinin temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesiyle doğrudan ilişkilidir. Abraham Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre, önce “karnımızın tok, sırtımızın pek” olması gerekir. Ancak o zaman hayatın anlamını sorgulamaya ve kalıcı eserler bırakmaya başlarız.
Daha basit bir ifade ile, “Aç ayı oynamaz!” diyen atalarımız, tarih boyunca karnını doyurmayı başaran toplumların daha ileriye gitme fırsatı yakaladıklarını göstermiştir. Toplumların, güvenli ilişkiler ağı (aile, devlet vs.), korunacak bir alan ve yaptıkları işlerin takdir edilmesi gibi gereksinimlerle sosyal yapının üst basamaklarına hızla tırmandığını görüyoruz. Bu da sonunda, “Benden sonra adım kalsın” diyerek kalıcı eserler yaratma çabasını doğurur.
İşte And Dağları toplulukları da tatlı patates gibi kök bitkilerini besin kaynağı olarak seçerek, aynı dönemdeki Avrupa’daki topluluklara büyük bir avantaj sağladılar. Bunun en önemli nedeni, besin değeri yüksek ve düzenli bir gıdaya sahip olmalarıydı. Tatlı patates, birim alan başına Avrupalıların tahıldan aldığı kalori miktarının tam dört katını sağlıyordu. Böylece, bu toplumların nüfusu hızla ve sağlıklı bir şekilde artarken, tahıl ağırlıklı beslenen Avrupa’daki topluluklar çevresel koşullar (kuraklık, sel gibi) nedeniyle gıda kayıplarına uğruyor ve nüfusları yavaşça artıyordu.
Kök bitkilerin bir diğer avantajı ise, toprak altında uzun süre saklanabilmeleri ve gerektiğinde hasat edilebilmeleriydi. Savaşlar sırasında genellikle ilk hedef tahıl ambarları ya da tarlalar olur, ancak tatlı patates gibi yer altı ürünleri daha güvende kalırdı. Toprak altındaki bu “gizli hazine” askeri birliklerin radarına pek takılmazdı.
Tatlı patates, 15. yüzyılda İspanyol istilacılar tarafından Avrupa’ya taşınana kadar yaklaşık 6500 yıl boyunca anavatanı dışına pek çıkmadı. Ancak Avrupa’da da pek kolay kabul görmedi. Kilisenin, İncil’de adı geçmediği için yasaklaması ve saray bahçelerinden çalınması gibi olaylarla dolu bir geçmişi var. Yine de açlık ve bilim insanlarının çabaları, bu direnci yavaş yavaş kırdı.
Portekiz sömürgecileri sayesinde 15. yüzyılda Afrika’ya, 16. yüzyılda Asya’ya ulaşan tatlı patates, özellikle Çin, Japonya ve Kore gibi ülkelerde giderek daha popüler hale geldi. Özellikle doğal felaketler (seller, tayfunlar vb.) sırasında pirinç gibi temel besin maddelerinde meydana gelen kayıplara karşı güvenilir bir yedek olarak kabul gördü. Günümüzde tatlı patates, Pasifik Adaları, Japonya, Çin, Kore, Vietnam ve Filipinler’de hızla yaygınlaşıyor.
Şu anda tatlı patates, dünyada en önemli besin maddeleri arasında 7. sırada yer alıyor ve hızla yükseliyor.
Sıradaki soru şu olabilir: Tatlı patates, normal patatesi geçebilir mi? 21. yüzyılın koşulları, tatlı patatesin bu uzun mesafe yarışında son düzlüğe girip bir sürpriz yapmasına oldukça uygun gibi görünüyor!